KORONA GÜNLERİNDE KALMAK MI ZOR GİTMEK Mİ?

Evvel zaman içinde ben ve eşim, yeni evli, yeni yaşamlarına ve yeni işlerine uyum sağlamaya çalışan genç bir çifttik. Evliliğimizde hem birbirimize alışıyor hem çalışıyor hem de kendimizi İstanbul’un karmaşık ama büyülü hayatına bırakıp Yedi tepenin tadını çıkarıyorduk. Hayat güzeldi, İstanbul güzeldi, biz güzeldik! Tabii böyle başlayan hikayelerde genelde herkesin yaşamını değiştirecek bir olay olur, işte bana da aynen öyle oldu.

Bir akşam eşim bana sürpriz yapıp kendi elleriyle yemek hazırlamıştı. Masaya minik bir vazoya çiçek koymuş, mumları da yakıp kadehlerimiz doldurmuştu. Eşimin daha önce hiç yemek hazırlamamış, hatta sofra bile kurmamış olduğunu düşünüp tedirgin bir şekilde irkilip biraz ihtiyatlı bir şekilde yüzüme bir gülümseme yerleştirip sormuştum,
‘Aşkım, ne güzel yapmışın. Eline sağlık… da hayrola?’
‘Güzel haberlerim var sevgilim’ diye beni elimden tutup oturtmuştu karşısına. Gözlerimin içine bakıp, bana dünyanın en güzel haberine verecekmiş gibi heyecanlı bir ifade ile devam etmişti,
‘Şirket beni New York’a, Genel Merkeze göndermek istiyor. Hazırlan aşkım, Amerika’ya taşınıyoruz’
Büyük bir heyecan içinde benden mutluluk çığlığı filan atmamı bekleyen zavallı eşim, benim bir anda dolan gözlerimle karşılaşınca nasıl da şaşırmıştı! Mutluluğu yüzünde donup kalmış, karısından beklediği mutluluk çığlığını duymak bir yana, tam tersine çocuk gibi ağlamaya başlaması karşısında eli ayağına dolanmıştı.

‘Ailemi geride bırakamam. Amerika çok uzak’ derken gözlerimden yaşlar süzülmüştü.

‘Üzüldüğün şeye bak’ diyerek sarılmıştı bana eşim, ‘Sen ne zaman istersen gelir görürüz ailemizi. Sen ne zaman istersen. Söz veriyorum. Bir uçak yolculuğu ötesinde olacağız sadece buranın’

Kısa süre içinde evimizi toparlayıp yola çıkmıştık. New York yolunda başlayan Amerika maceramız yirmi dört yıldır devam ediyor. Eşim bana o gün verdiği sözü tuttu. Sık sık gidip geldik, hasret giderdik sevdiklerimizle. Ne zaman aile hasreti, vatan özlemi çeksem, kendime hep aynı şeyi hatırlattım, Sonuçta bir uçak yolculuğu ötesindeydim İstanbul’un. Akşam uçağına binebilir, ertesi sabah anne evinde simit eşliğinde çayımı içiyor olabilirdim. Bu düşünce bana hep güç verdi. Global dünyanın global vatandaşlarıydık artık ve mesafeler önemli değildi. Bugün burada, yarın başka yerde olabiliyorduk. Taa ki.. Covid 19 yaşamımızı alt üst edene kadar…

Covid 19 virüsü tüm dünyanın yaşamını değiştirip Asya’dan çıkıp Amerika’da hızla yayılmaya başlarken, benim aklımda ki en önemli soru şuydu, yeterince tuvalet kâğıdı depolayabilmiş miydim ve el dezenfektanı bulamazsam kolonya ile idare edebilir miydik? Çocuklarımızın ve bizim sağlıklı ve Covid19 kapmamış olduğumuzu teyit ettikten sonra Corona’lı yeni yaşamamıza adapte olmaya başladık. Sosyal medyada Covid 19 üzerine yazılar yazdık, kâğıt havlu bulamamaktan şikâyet ettik, pandemi konusunda yarasa yiyen Çinlileri suçladık, Youtube izleyerek evde ekmek yapmayı öğrendik. Doğrusu itiraf etmeliyim, çok uzun yıllardır evde bu kadar çok kek, börek, çörek yapmamıştım. Neredeyse tüm Netflix dizilerini seyrettik, ailece mısır patlattık, beraber vakit geçirdik. Virüsten yaşamını kaybedenler için ağladık, kendi aile hekimimizi virüse yenik düşmesine inanamadık, hastanede olanlar için dua ettik. Üniversite’den mezun olan ama mezuniyet töreni iptal olan oğluma evde pastasını kesip, daha ileride tekrar kutlamalar yapacağımıza söz verdik. Ama sanırım en büyük hayal kırıklığımı, Amerika ile Türkiye ve Avrupa arasındaki tüm uçak seferleri iptal edildiğinde yaşadım. Yirmi dört yıldır ilk kez o zaman kendimi burada gerçekten hapis hissettim, sanki görünmeyen bir el tarafından kafese kapatılmıştım.

Türkiye ile aramızdaki Okyanusun sanki daha büyümüş, kıtalar birbirinden daha bir uzaklaşmıştı. İnsanın, sevdikleri için dağları, ovaları, denizleri aşabileceğini düşündüğü bir anda, bu pandemi, bilinmeyenler karşısında insanoğlunun aslında ne kadar çaresiz kalabileceğini bize öğretmeye çalışıyordu.

Eşime döndüm, ‘Hani istediğimiz zaman Türkiye’ye gidebilecektik, bir uçak yolculuğu uzağındaydık ailemizin?’ diye sordum. Çaresizce omuz silkti eşim. ‘Geçecek’ dedi ‘sabırlı olmak zorundayız’. O akşam, eski bir anımı hatırladım. Yıllar önce, düğünümüzden hemen önce, ailem bana kına gecesi organize etmek istemişti.
Ben o zamanlar tabii, genç ve her şeyi bilir havalarda olduğumdan, istememiştim. ‘Gerek yok böyle şeylere’ diye geçiştirmiştim. Sonradan aradan yıllar geçince kına gecesi yapmadığıma çok pişman olduğumu itiraf etmeliyim. İşte uçak seferleri iptal olduğunda, o karlı bir New Jersey akşamında, bu olayı hatırladım. İki oğlumun şaşkın bakışları karşısında gözlerim yaşlı, Youtube’dan Kına gecesi şarkısını çalıp hüzünle dinlemeye başladım.

Yüksek Yüksek tepelere ev kurmasınlar
Ben annemi özledim
Hem annemi hem babamı özledim
Ben köyümü özledim
Annemin yelkeni olsa, açsa da gelse
Babamın bir atı olsa, binse de gelse
Kardeşlerim yollarımı bilse de gelse

Pandemi ile aylar süren mücadelemiz sonunda hayat artık hem Amerika’da hem dünyada yavaş yavaş normale dönmeye başlıyor. Türkiye uçuşlarının haftaya başlayacağı haberini aldık. İnanılmaz bir rahatlama hissediyorum, hani derler ya, tüy gibi hafifledim diye, işte aynen öyle! Artık Korona günlüklerimizi tutmayı bırakabiliriz.
Yüzümüzde maskemiz, elimizde kolonyamız kapımızı aralayıp dünyaya merhaba diyebiliriz. Gönüller bir olduktan sonra mesafelerin önemi yok diyebiliriz. Okyanuslar artık daha küçük, aşılamayacak dağ yok diyebiliriz. Artık birbirimize yine bir uçak yolculuğu kadar yakınız diyebiliriz. Covid19 savaşında kaybettiklerimizi hiç unutmayacağız. Ama yaşama bundan sonra daha bir sıkı sarılacağımızı, her anın her günün daha bir tadını çıkaracağımızı da biliyorum.

‘Maskeleri, el dezenfektanları paketle’ diyor eşim bana göz kırparak, ‘Dünya bizi bekliyor, hadi gidiyoruz’

Çağla URAL
Esir Şehirde Bir Kadın Yazarı
@yazarcaglaural

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi girin.
You need to agree with the terms to proceed

Menü