
8 Kasım,2018 bir akşamüstü Kenya Havayolları ile Güney Afrikanın Johannesburg şehrine eşsiz bir foto safari için yola çıktık. Eşim Yalkın,birkaç kez Warthog Safaris ile av safarisine katılmış ve gördüğü muhteşem manzaralardan ve oradaki vahşi hayattan çok etkilenmişliğiyle bize de bu planı hazırlamış.O masıf Afrika aslanını da avlamış biri..Benimle bu kez sadece kamerayla avlanacak.
Bu benim ilk Afrika seyahatim.Her ikimiz de ateşli birer doğa fotoğrafçısıyız.Ben aksiyonun içinde olmayı o daha sakin ve rahat çekimleri sever.Bunu bildiğinden olsa gerek Afrikadaki foto safarisini bir av safarisi gibi yapma fikrini tam da benim isteyeceğim gibi bir aktivite olarak planlamış.Yürüyüş,hatta aralarda tırmanış,hızlı giden kamyonetin sırtından olmak üzere çeşitli foto çekimleri..Özellikle de her ikimizin de isteği vahşi doğayı kendi naturelliğinde günlük akışında görmek..plansız,programsız bir tesadüfler silsilesi amaç.Öylesine turistik olarak planlanmış ve bu hayvanları bir hayvanat bahçesi ortamında görmeye benzeyen ülkenin doğal parkları ve bu klasik turları düzenleyen kişilerle organizasyon yapmamayı koymuş kafasına önceden..iyi ki..!Zira ben Kruger Milli Parkında bir otobüs dolusu turistin arasından uzanıp küçük bir ortama konuşlandırılmış aslanı çekmeyi asla düşünmüyorum.Ben içinde olmayı istiyorum doğanın,toz toprak içinde ve av izi sürer ,avlanır gibi.
20 seneye yakın bir zamandır New York eyaletinin eyaletlerarası uzanan Adirondack Dağlarında hem büyük hem de küçük hayvan av izi sürmüşlüğüm var.Tırmanarak ve sürekli hareket halinde yaptığımız bu foto- av bizim bir çeşit aile geleneğimiz de.Oğlumun da iyi bir silah atıcısı olması ve aileyle yapılan aktivitelere olan düşkünlüğü de gözönüne alınırsa bu da bizim iyikilerimizden.
Silahlarımız bizi yine bizim cinsimizden korumak için..! Hayvanlara karşı veya avlanmak için değil.Zira “poacher” denilen yasadışı avlananlar olabilir rastlayabileceğimiz .Silah illa vurmaya değil bazen havaya atılan bir el atışıyla tehlikeyi her canlının üstünden savurmaya da! Macerelar silsilesi bize, her sene yaptığımız o bir haftalık tırmanış ve iz sürmek.Omzumdaki tüfeği seneler içinde kameramla değiştirmiş olmak bana daha da detaylı doğayı izleyebilme imkanı sağladı.Ki zaten bir hayvana 75 metre mesafeden kamerayı uzatıp fotosunu alacak kadar yakınlaşmak ve herşeyden önce onu doğada bulmak ..asıl avlanmak bu demek bana.
Aslan masif birşey,güçlü meydan okuyan..olasılık ki belki de ormanın tek hakimi..Ve Afrikada insanın doğasında bu muhteşem yaratığa bir büyük saygı var..Güney Afrika için de geçerli tabii ki bu.
Johannesburg”a 16 saat süren bir uçak yolculuğundan sonra Tienie Bamberger bizi gelip aldığı safari kamyonetiyle hemen 3 saat uzaktaki ilk kampımıza,Limpopo’ya doğru yola çıkıyoruz. Tienie, 100bin dönüm bir araziye sahip ilk kampının yer aldığı Limpopo’da.Bizim foto safari turumuzun ilk durağı ..6 gün..yolumuz uzun ve sohbet açılıyor..
Güney Afrika bölgelere ayrılmış,Limpopo en kuzeyde.Bölge ismini Limpopo nehrinden alıyor.Kruger Milli Parkı da içinde.Ekonomisi bu bölgenin turizm ve tarım ticaretine dayalı.İşte Warthog Safaris kampı da bu bölgede,bizim 6 gün boyunca ilk kampımız olacak.Yolda muhabbet başlıyor ve ben Afrika aslanını fotoğraflamak istediğimi söylüyorum..ve Tienie bana aslanı başlıyor anlatmaya..

Amerika şöyle birşey yapıyor diye Amerikanın New York eyaletinden gelen bizlere,anlatıyor..
Aslan avının av trophylerini geri Amerikaya sokmayı engelleyen kurallar koyuyor.US Fish and Wildlife ,Amerikada yaban hayvanlarını ve balık yaşamını korumak ve geliştirmek amaçlı kurulmuş bir devlet kurumu ve diyor ki Tienie üretilmiş aslanın,yanı insanın çiftliklerde ürettiği aslanın ,”captive bred lion”,avlanmasını engellemek için regülasyonlar yürürlüğe sokuyor.Gösterdikleri sebep üretilmiş aslanın varolan vahşi tabiattaki aslanın nüfusuna veya yaşam koşullarına bir katkısı olmadığı…Bunun altında yatan şey ise bir hayvanseverlik bahanesi.Gerekli bilgi ve donanıma sahip olmadan bambaşka bir ülkenin koşul ve şartlarını bilmeden,yaşamı ve ekonomik hayatını tanımadan ahkam kesiyor Amerikanın bu devlet kurumu diyor Bamberger.Kendisi de bir çevreci,bunu da arazisinde yaşayan tüm hayvanların faydalanabileceği ve masrafı Afrikanın kurak ikliminde oldukça yüksek maliyetlerdeki su dereleri yapmasından ,onların habitatlarına gösterdiği özenden ve misafirlerine doğayı rahatsız edecek taşkın hareketlerini kontrol etmelerini öğütleyen sağdaki soldaki yazılardan anlıyorsunuz zaten.Ve aslanın en büyük bekçisi o.Safari tripleri düzenlerken nasıl aslanı koruyor diyebilirsiniz..!
Geçtiğimiz seneler içinde kamp arazisinde ürettiği 8 aslanı aslan neslinin tükendiği Angoladaki bir National Parka hibe ederek onları o parkta özgürlüğe bırakan Tıenie’nin bu şekilde yaptığı katkının sadece maddi değeri 300bin doların üstünde ..ama esas hedeflediği ise paha biçilemez bir girişim,bir çözüm.Halen gittiğimiz ikinci kampta bizzat görüp resimleme şansına sahip olduğum 18 aslanın yeniden böyle bir proje için üretildiğini duymak onun çözümcü yaklaşımının en güzel örneği.
Prensip şu..Avcılardan gelen para bu operasyonu yani aslan üretme operasyonunu ayakta tutan şey.Dönen para yine aslanın çoğaltılmasına üretilmesine kaynak.Bir de controversy (ihtilaf)var ki aslan avının a’sını bilmeyen ve belki de oturduğu koltuktan doğayı avı safariyi sadece sanal alemde izleyip duymuş insanlar ve diğer rakip safari operatörleri üretilmiş aslanın neredeyse kafesler içinde vurulduğunu ima ve iddia ediyorlar.Oysa benim de katıldığım foto-av safari seyahatinde görüp fotoğrafladığım av seansları hiç de öyle iddia edildiği gibi değil.Ne aslanlar kafeste ne de size yakınlar.Ormandaki hayalet aslan..!
Kampa varıyoruz,yoldaki sohbetin sayesinde 3 saat nasıl geçti anlamadan.

Doğanın özüne dokunmadan yapılmış küçük evler ve ortalarında bir büyük ana bina ki burası yemekhane,toplantı salonu bar ve dinlenme odası içinde şöminesiyle kitaplığıyla kocaman bir kamp burası….etraf kırmızı toprak ve taşlar..Ağaçlar ve kaktüslerle bezeli yeşilin de kırmızıya bulandığı bir güzel cennet.Evler oldukça geniş ,2 kişiliklerinden 4 kişilik bir aileye olanlarına kadar boy boy ev var kampın içinde.Tertemiz bu evlerin her birinin ayrı bir temizlik görevlisi var..Ağaç dallarından oluşmuş çatının yağmur nasıl geçirmediğini hala anlayamayan ben ,New Yorkta üç kat tahta ,zift ve çatı malzemesinin alasıyla kaplı çatımın nasıl olup da yıllardır aynı yerden aktığının bilinmeyen denklemini çözmekle uğraşa durayım,banyodaki güneş enerjili suyun sıcaklığının bir yumurtayı içine atıp anında kaynatmanıza uygun olduğunu farkediyorum birden..duşta hem de!
Bizimle kampta kalan ve tek başına aslan avlamaya gelmiş olan bir Amerikalı Karen T…her gün sabah erkenden ,Warthog Safaris’in rehberi Werner ile beraber tracking denen iz sürme yöntemiyle ava gidiyor..Hedeflediği ve peşinde koştuğu aslanı vurduğunda gözlerindeki o gururlu heyecanı görebiliyorum.Big 5 dediği 5 tehlikeli hayvanın peşinde birkaç yıldır.İşte bu aslan da Cape Buffalo ve Leoparın yanına ekleniyor . Günde iki kez sabah ve akşamüstü avlanıyor rehberiyle..Öğlen sanki bir tatil beldesinde güneşleniyor havuzda..Buranın tadını iyi çıkarıyor doğrusu..Öğlen ve akşam yemeklerimizde beraberiz onunla.Her gün, gün ışığını kaybettiğimiz saatlerde yakılan odun ateşinin etrafında toplanıyor ve gün içindeki tecrübelerimizi ,gördüklerimizi ve bize olan o müthiş etkilerini paylaşıyoruz..Elimizde birer kadeh şarap yemek öncesi aperitif oluyor bu muhabbetler..
İlk sabah farkediyorum ki yöre insanları İngiliz geleneklerini çok benimsemiş ve hatta sürdürmüşler yıllar içinde.Hazırlanan masa tabak çanak seçiminden çatal bıçağın yerine dek herşey bir ingiliz masa düzeni.Hafif bir kahvaltı ve hoş bir muhabbetten sonra herkes gün içindeki programları için dağılıyor.Avcılar ve fotoğrafçılar ayrılıyorlar farklı bölgelere..Hem bizim hem de Karen’in rehberi olan Werner bizi 3 değişik foto safarisine çıkarıyor kamp boyunca.
İlki, safari kamyonetinin arkasında hayvanların izini takip ettiğimiz ve onları ararabadan çektiğimiz game drive denilen yöntem..ikincisi blind adı verilen ve şu kenarlarına yapılmış derme çatma taş barınaklarda 3 4 saat süren mümkün olduğunca sessiz bekleyişi içeren yöntem..ve en 3 cusu de stalking adı verilen iz sürme ve kovalama şeklinde yapılan av tekniğini içeren yöntem..
Biz ilk sabahımıza blind denilen barınaklardan başlamaya karar veriyoruz.Sonraki sabahlar da sanki bu bir rutin oluyor..Ve böylece devam ediyoruz 6 güne.
Tienie’nin de katıldığı ve Werner’ın bizi götürdüğü “büyük baraj”denilen barınağa yol alırken Tienei anlatmaya başlıyor yolda bizlere,kendini son dönemdeki projelerini ve safarilerin ülkeye kattıklarını.
1998 yılında kurmuş firmasını.Karısı Ananja ile aslında yıllardır bu projelerin içindeler.
Şu anda yürüttükleri ve bayağı da uğraş verdikleri 3 projeleri var.Bir proje için,Waterberg bölgesine 1 erkek 34 dişi aslan hibe etmiş..ve bu aslanlar çoğalarak sayıları 17 erkek aslan ve 40 a varan dişi aslana ulaşmış ..Hatta bazı dişiler hamile de şu anda.
İkinci proje,Steariç Raffere denilen bölgeye hibe ettiği 1 erkek 1 dişi aslan.Bugün orada 10 aslanı bulmuş sayıları.Bu hibeleri yapmadan önce Tienei, o bölgelerde aslanların soyu tükenmiş,zaten amaç da bunu değiştirmek ve orada aslanın üremesini ,çoğalmasını sağlamak.O kendi arazisinde ürettiği aslanları kendi imkanları ile taşıyıp yerleştiriyor bu bölgelere.
Üçüncü projeleri ise Angoladaki Lubango bölgesinde serbest bıraktıkları 2 erkek ve 4 dişi toplam 6 aslan.Bu şekilde Tienie ve karısı Ananja Afrikanın hem ekonomisine hem de vahşi tabiatına katkı da bulunuyorlar.Ayrıca Lephalale,şehrindeki Reluking Okullarındaki 300 e yakın çocuğa yiyecek ve okul kıyafeti yardımında bulunuyorlar.60 a yakın yaşlıya da av etlerini bağışlayarak ellerini uzatabildikleri her yere ulaşmaya çalışıyorlar.Tüm bunlar da avdan kazandıkları gelirle mümkün.

Bu konuları konuşurken yol bitiyor ve biz kırmızı toprağın tozları arasında barınağımızı görüyoruz.Eşyalarımızı ,kameralarımızı ve tripotumuzu yerleştirmeye başlıyoruz bundan sonraki 3 4 saati geçireceğimiz barınağa.
Barınağa doğru yürürken farkediyorumki fotoğraf çekmeyi düşündüğüm yerdeki çalılıklar fazlaca yüksek.Hemen Werner ile başlıyoruz çalılıkları “machete” ile kesmeye ,ellerimizle yolmaya bir de.O arada da eşim Yalkın eşyaları taşımış bile barınağa.
Blind denilen barınağa girmeye hazırız artık.Tienie ve Werner 3 saat sonra gelip bizi alacaklarını söyleyip bol şans dileyip gidiyorlar .Kilometrelerce uzaktayız kamptan .İkimizden başka hiçbir insan yok,medeniyet de..
Tam kameramı tripotun üstüne yerleştirirken Yalkının yavaş ama heyecanlı sesiyle irkiliyorum.”Karşıdaki ağacın altında kocaman bir aslan var Demet!” Bakar bakmaz o istikamete hatırlıyorum ki orada bir kayaya benzer silüet görmüştüm.Ne kayası! O siyah yeleli masif aslan hep oradan seyrediyormuş bizi..evimizin otlarını budar gibi ,sohbetler içinde ortalarda dolanırken biz o da bizi oradan seyrediyormuş.Karşımda olduğunu duyar duymaz basıyorum kameranın deklanşörüne..Yalkın da..sanki taramalı tüfek! Çıkardığımız ses tüm o doğanın sessizliğinde nasıl yankılanıyor.! O derece ki aslanı meraklandırıyoruz,noluyor orada diye!Ayağa kalkıyor ,hafifçe doğrulup direkt bize bakıyor.Yavaş yavaş yürümeye başlıyor ve biz ,her ikimiz de parmağımızı adeta deklanşörden kaldırmadan basıyoruz..Arada sanki gözlerimize direkt bakar gibi suya kadar iniyor ve başlıyor şu içmeye..kaldırıp barınağa doğru baktımı kameranın lensinden gözlerini görüyorum,ateş gibi..kıvılcımlarını hissettiğim gözlerini..içim ürperiyor,korkuyorum birden..Yalkına dur ,dur artık çekme diyorum.Bekle az..!
Simsiyah yeleli masif aslan barınağımıza yaklaşırken nabzımın atışları o küçücük barınağın içinde davul sesleri gibiydi sanki.Nasıl bir özgüven nasıl bir ihtişam..üstümüze yürür gibi ..tam bize doğru..Reflekslerimin beni götürdüğü o derme çatma duvarın arkasına saklanıp,onun önümüzde ki şu birikintisiyle aramızdaki tek bariyer olan bir omuz atsan yıkılır ön duvarın önünden geçmek üzere olduğunu eşimin el kol hareketlerinden anlıyorum..O geçmiyor ama..duruyor! aramızdaki 1 metre mesafeden camdan içeri keskin bakışlarıyla bakıyor.Hareketsiz durabildiğim nadir anlardan!..Donuyorum sanki.Bu bölgenin aslan bölgesi olduğunu biliyoruz hatta bu sebeple de her ihtimale karşı(bugün gibi!) lazım olur diye Warthog Safaris ‘in sahibi Tienie Bamberger’in verdiği 416 Remington Magnum tüfeği yanımızda taşıyorduk..ama bugün yok ..unutmuşuz..!Oğlumun yanıma verdiği o machete gibi büyük bıçak da yok yanımda..Bir büyük tehlike atlatırsan diye verilmiş o koca bıçak da dahil herşey odada! niyeyse..Werner machetesini de alıp gittiği için ,yumruklarımızı konuşturacağız yani saldırı olursa!!
Yani 250 kiloluk bu koca aslanın karşısında ,bir Meksika düellosu,nerdeyse 1 metreden kısa bir mesafede..yiğitmiyiz evet..sessizce ama..
Yani 250 kiloluk bu koca aslanın karşısında ,bir Meksika düellosu,nerdeyse 1 metreden kısa bir mesafede..yiğitmiyiz evet..sessizce ama..

5 -6 dakikalık bir sessizlik..ve o tekrar başlıyor ağır ağır ve kendinden emin o ihtişamlı yürüyüşüne..barınağın sağ tarafına bizim görüş mesafemizin artık son bulduğu yere kadar gidip gözden kayboluyor.
Kalbim yeniden çarpmaya başlamış deli gibi,sanki tüm barınakta yankılanıyor bu ses..Demetin kalbi ritmik bateri solosu veriyor..!Nefes nefese bu kadar yakın olmanın getirdiği gerginlik ve korkuyla soruyorum Yalkına..”Gitti mi?” eminmisin?” O emin,tabii diyor yok artık ne yapacak kalıp!..Yemeği yedik çayı içtik yatılımı bu misafir muahbbeti gibi gelen bu cevabına,ben öyle hissetmiyorum diyorum..
Werner’ın gelip bizi almasına daha 2 saat var ama benim içim rahat değil.Göletin kenarına gelsin de fotolarını alalım beklediğimiz vahşi hayat ortada yok..bu da bende bir şüphe uyandırıyor.İçim hiç rahat değil..Derken bir iki samur,bir iki çakal yaklaşıyor suya ama içmeden ve hatta tamamen yaklaşmadan geçip gidiyorlar..Orası bir sahne ve onlar çıkıp halkı selamlayıp gider gibiler..!Hele barınağın sağ tarafı,resmen sezonu kapatmış çay bahçesi!
Bir zaman daha kuşkularımla oyalanıyor ama daha sonra beklemenin verdiği sıkıntıyla camı açıp kafamı dışarıya uzatmaya karar veriyorum,ne var ne yok göreyim diye..! Yalkın bundan rahatsız oluyor çünkü diyor şimdi tüm vahşi doğayı ürküteceksin..varlığımızdan haberdar olacaklar..İçimde bir inanmamazlık var zaten buna,bence herkes ve en çok da biri,”Afrikalı aslanımız” bizden haberdar zaten!O zaman diyorum kapıyı açıp az biraz kameramla dolaşmaya karar veriyorum..Tüm o korkuları yaşayan ben değilmişim gibi içime bir yiğitlik rüzgarı esiyor..Açiyorum eşimin tüm yapma uyarılarına rağmen,ayağımı dışarıya atacağım..ama ne mümkün! Sanki beni birşey tutuyor.!Tuhaf bu ama ..ama yine de bu beni durduruyor ve fikrimi değiştirip gerisin geriye kapıyı kapatıyorum.Yalkınla muahabbetle geçiyor sonraki 40 45 dakika .Arabanın sesini duyuyoruz.
Oh geldi Werner..beklemekten sıkılmış ben hemen başlıyorum toparlanmaya..Birden canhiras bağırtılar..”Sakin çıkmayın dışarı aslan var üstünüzde..!” diye bağırıyor Werner..!
El kol hareketleri bağırtılar arasında üstümüzdeki o incecik teneke ile kaplı çatıya bakıyorum.Bir aslanı taşırmı ki bu?Ne kadar taşır ya da?!
Bir de niye gitmememiş ki o? Hem de üstümüzde ne işi var ki?Hep hızlı düşündüğümü söylerlerdi,paniklediğimde de harikayım ben..! bir muhteşem kurgu..senaryo yazarlığı!!..Nasıl yer bizi..!

Meraktan herhalde diyen eşime suss diye çıkışıyorum,ve camı açıyorum.. Ön cama kadar kamyoneti getirmek uğruna sağ tekerleği suya sokmak zorunda kalan Werner haydi diyor,camdan çıkmalısınız..!Aslan nerede diyorum bir emin olalım..nerede o?Üstümüzdeyse camdan çıkınca o da tepemize atlamamazmi sorusu aklımda,”hiç bilinmeyenli denklem”(!) ,sesleniyor bize..”Hayır şu an atladı aşağıya” ..Hemen koşuyorum anahtar deliğine ,gözümü koyar koymaz deliğe onu görüyorum..Kapının önüne yatmış!Niyeti bozmuş!Bunu anlamışlığımla,kameralarımı kucakladığım gibi sırt çantamı sırtıma atıp,cam diye bilinen ama camsız o deliğe 60 kilomu sıkıştırıyorum,ve hızla çıkıyorum dışarıya.Arkamdan 130 kilosuyla Yalkın! Ondaki çevikliğe hayran arabadaki yerlerimize oturur oturmaz Werner gaza basıyor.Barınağın ön tarafına geçer geçmez yavaşlayıp aranıyoruz nerede diye..
Arkamızdaki kırmızı toprağın tozunda bir silüet ..hızlı hızlı yürüyerek sanki bizi tehdit de eder gibi arkamız sıra yavaşça takip ediyor bizi 3 -5 metre..sonra tozu dumana katarak kampın yoluna düşüyoruz..
O geceki odun ateşinin etrafındaki hikaye bizim..herkesin elinde şarap,ne oldu nasıl oldu ve Yalkın tüfeği odada nasıl unuttuyu dinliyor benden ve ondan..!
Öğreniyoruz ki aslanlar…irrite olan ve hatta bildiğiniz takıntılı olabilen canlılarmış.Merak ettikleri şeyi gerçekten uzunca bir zaman takip edebilir bakarlarmış.Ama meraklarını giderince de giderlermiş..!Ama kalıyorlarsa o merak ettikleri şeyin etrafında,o biraz avını takibe alan avlanma haline giriyormuş..!
Ölüm,özellikle de bayağı bir sevimsiz vuku edebilecek olanı yakınımızdan nasıl geçmiş..Ve bu nasıl da çok yakın bir tehlike imiş,ölüme bir milim..!O kapıdan çıkmamak ve aslanı görerek bize haber veren Werner ..Diyebilirim ki geriye dönüp de bakınca yine de kameramla tüfeğimi değiş tokuş yapmaktan pişmanlık duymadığımı söyleyebilirim..Şanslı olduğumuzu da..!