
Sanat herkesin hayatına bir defa da olsa dokunmuştur. Sokakta , parkta , evde , televizyon izlerken veya telefonla ilgilenirken. Sanat bir şekilde hayatlarımıza sızmış ve gözlerimizi boyarken kalplerimizi çalmıştır. Ama bazı insanlar vardır. Bu insanlar zamanla sanata bakmak ile yetinemez , sanat yapmak isterler. Ben de o insanlardan biriyim. Sanat benim ruhuma dokunduğunda daha on üç – on dört yaşlarımdaydım. Kendimi bildim bileli hep resim çizmeme rağmen asla aklımda bir sanatçı olma fikri olmamıştı. Bir gün ansızın annemin beni bir çizim atölyesine getirmesiyle başladı her şey. Beni bir odaya , bir sandalyeye oturttular ,elime bir tahta parçası (duralit) ve bir kalem verdiler. Benden tek istenen karşımda duran şişeleri çizmemdi. Çizmiştim de , iyi mi , kötü mü ? Hiç bir fikrim yoktu ancak annemin benim duymadığımı sandığım konuşmasını duydum. Kapının dışında benim çizimime bakan hocaya şu soruları sordu “Yeteneği var mı? Gerçekten yeteneği ve bu dalda geleceği var mı ?” Annem bende olan resim yeteneğini görmüş ve gelişmem adına bana bir fırsat sunmuştu.
Sanat hayatıma hiç beklemediğim bir anda , beklemediğim bir zamanda girmişti. O ana kadar resim çizmeyi hiç bu bakış açısıyla düşünmemiş olan ben , resim hakkında kendimi sorgulamadan edememiştim. Bir süre sonra yavaş yavaş fark ettirdi kendini bana bu his. Resim çizerken benim için bir zaman kavramı yoktu. Resim çizmeye başladığım da adeta zaman duruyor ve sadece resmim ve ben kalıyordum. Insanlar yoktu , sesler yoktu. Sadece hayal gücüm ve ben vardık.
Küçüklüğümden beri doktorluğa olan ilgim ve hayvanlara olan sevgim nedeniyle veteriner olmak isteyen ben artık eskisi gibi düşünmemeye başlamıştım. Kendimi sorguladıkça aslında hep resim yaptığımı fark ediyor ve bu beni daha çok şaşırtıyordu. Hiç okulda uslu uslu ders dinleyen bir öğrenci olmamıştım. Kabul dinlerdim ama nasıl dinlerdim ? Resim yaparak. Tüm defterlerimin , ders kitaplarımın kenarları çizdiğim resimlerle doluydu. Ama komikti ya daha küçük bir kız çocuğu iken ben değil miydim kalem bulamadığım için rujla duvara resim çizen .Aslında asla kopamadığım ve farkında olmadığım bir parçamdı.
Belki o gün o atölyede ki hoca , anneme “Gözü çok iyi , ileride iyi yerlere gelebilir ” demeseydi hiç bu maceraya atılmayacaktım. Belki hiç Güzel Sanatlar Lisesine girmek adına canla başla çalışmayacak ve 100% burs kazanmayacaktım. Annemin bendeki yeteneği keşfetmiş olması benim en büyük şansımdı. Ama tam bunlar olurken karşıma yıllar önce anaokul öğretmenimin bana verdiği diplomanın çıkması da bu yolda ilerlememe işaretti bana göre. Şimdi diyeceksiniz bir diploma ne değiştirmiş olabilir ? Anaokul öğretmenim diplomama küçük bir not iliştirmiş o zamanlar. Bu notta “İleride iyi bir ressam ve iyi bir yazar olabilirsin “yazıyordu.
Aslında ben dışında herkes farkındaymış yeteneğimin. Olur ya hep gözünüzün önündekini göremezsiniz. On üç yaşında başlamış olduğum bu macera halen dur durak demeden devam etmekte. Şu an on dokuz yaşında bir sanatçı adayıyım. Sanatçı adayıyım çünkü sanat daima ilerleyecek. Insanlar yaşlanır, mevsimler değişir ve zaman akar gider. Dünyada olan her şey değişkendir ve sanat değişikliği yakalamak ve hayal gücümüz ile insanlara yansıtmaktır.
Sanat bana küçük yaşlarda biraz fazla vurmuştu, o zamanlar yazmaya olan bir sevgimin olduğunu bilmesem de artık biliyorum. Kelimelerimin bittiği yerleri resmim ve resmimin bittiği yerleri kelimelerim devam ettiriyor. Sanatçı olmak için doğmuştum ve bundan çok mutluydum. Annem beni fark etmeseydi ne olurdu düşünmek bile istemiyorum. Annem beni iyi ki fark etmiş ve iyi ki sanat bana ansızın gelmişti.
Zaten güzel şeyler hep ansızın ve beklenmedik şekilde gelmezmiydi .
Sanat benim hayatımın her yerinde ve onu kendimde bir yerime koysam omurgam derdim. Çünkü insan omurgası olmadan dik duramaz , ayakta olamazdı.
Sanata başlamak , bir adım atmak isteyenlere tek bir sözüm var . Yazmadan ,çizmeden ve söylemeden önce kendinize şunu sorun. “Sanat sizin için tam olarak nerede?”