İki gün önce reklam sektöründe çalıştığı işyerine istifasını verdiğinde, aniden aldığı kararlarına artık
şaşırmıyordu.O hafta dört yıllık sevgilisi Cem’den ayrılmasında da aynı ruhsal ikliminin etkisi vardı. Ani
iniş-çıkışlar ve travmaların sıklığı ile baş edemeyişi onu bu noktaya getirmişti. Artık sloganı “ Hiçbir kişi ve
hiçbir işyeri vazgeçilmez değildir!.” oldu. Kırksekiz saattir otuz metrekarelik evinin her köşesinde
köstepek tepecikleri gibi hala açılmamış içi eşya dolu çantaların arasından uyurgezer misali hayalet gibi
dolaştı. Yatağına bedenini bırakırken göz ucuyla duran saate baktığında zamanı algılayamadı. Göz
perdelerinin altındaki merceklerin sağa sola hareketlerine bakılırsa, her gün gördüğü rüyalarına bir
yenisini daha eklemişti.
Ezgi, arka arkaya bastığı zille kapı açılmayınca anahtarla içeri girdi. Elindeki kahvaltı paketlerini
antredeki masaya bırakıp, her defasında ‘ben geldimmm’ i, kötü alarm sesi yaparak Simge’yi uyandırdı.
“ Abla cep telefonun kapalı, ne ben ne de arkadaşların sana ulaşamadık, Cem’den de ayrılmışsın! “
“ Evet, Cem’den kaçıncı ayrılık…Zaman zaman aşkın sonbaharını yaşıyoruz, yaprak dökümü gibi gözyaşı
dökme zamanı geldi.”
Cümlesini tamamlamadan buğulanan gözlerinde damla, taşım halinde öylece durdu.
“Her zorlanmanda ayrılık… senin ki fazla gurur.”
“ Aşkta gurur yoktur, evet ama sevilirsen! Sevgi dilenirsen değil! ”
“ Seni sevdiğini sanıyordum…”
“ Ben de öyle sandım.Dünyanın en zor şeyi aynı oranda karşılıklı sevgiyi bulabilmek, ve bulduktan sonra
da kaybetmemek, sevgiyi üretebilirsin ama satın alamazsın. “
“ Nasıl böyle ani kararlar alabiliyorsun. “
“ Nasıl mı? Her şey de yapılan iyilik ve kötülükler kumbarada birikir, sonra bu birikimlerimizi eninde
sonunda kullanırız, en azından benim için bu böyle. “
“ Sen Cem’e hem bağlı hem bağımlıydın, bu kadar kolay olacağını sanmazdım. “
“ Kolay olduğunu kim söyledi. “
Simge kardeşine bir aydır Cem’le karşılıklı yazdıkları gelişigüzel mesajları okuttu.
Cem “ Senin bu dengesiz tavırların yüzünden aklımı oynatacağım. “
Simge “ İçindeki insanı kaçırmışsın aklını kaçırsan ne olur. “
Cem “ Ne zaman döneceksin. “
Simge “ Kafamın içinde sürekli vızıldayan karasinek gibisin, yoksa karasinek ben miyim seni bana
hatırlatan. “
Cem “ Beni unuttun mu? O kadar şey paylaştık. “
Simge “Paylaşma…. Benimle mi?… telefonunla mı ? birlikteyken ben sana bağlıydım, sen internete…”
Cem “ Tamam bir daha cep telefonuyla vakit harcamayacağım.”
Simge “ İkimizin iki ortak noktası vardı birincisi müzik, ikincisi sen kendini sevdin ben de seni. “
Cem “ “ İnsan kendi kendinin kurdudur, kendi kendini ye dur ! “
Ezgi mesajları okudukça ablasının düşüncelerinin gel-gitlerini açıkça gördü,
gevşek ağızlardan saçılan mesajları daha fazla okuyamadı. Ablası gibi Cem’inde kafa karışıklığını
görünce duraksayıp düşündü. Okudukları, duydukları aşkın çıplak halimiydi, yoksa Simge’nin aşka
giydirdiklerimiydi, bunu henüz bilmiyordu. Oysa bildiği aşkla gözgöze gelmemek, bulunduğu güvenli
alandan ayrılmamaktı.
Otuzlu yaşlarının sonlarında olan Simge ile Ezgi arasında birkaç yaş vardı, aynı bal rengi göz ve
biraltmış boyları ile ailenin genetik özelliklerini zorladıkları söylenemezdi. En büyük farkları önemli bir
karar ayrımında olduklarında, Ezgi kıyılarda gezinmeyi tercih ederken, ablasının halatları bırakılmış hangi
limanlarda duracağı belli olmayan gemilerde olmasıydı.
Simge elindeki kahve dolu fincanlarla masadaki kahvaltılıkları alıp, kardeşinin oturduğu bahçeye
bakan balkona geçti.Ezgi’nin gelişiyle üzerindeki uyuşukluğu atmıştı, soru dolu gözlerle sordu.
“ Eeee ….posta güvercini, işten ayrıldığımı da öğrenmişsindir. “
“ Evet de yeni bir eş, yeni bir iş mi buldun? Bu cesaret nereden?…”
“ Tecrübesiz dönemlerimdeki cesaretlerimde, asıl yol sonunu bilmeden gittiğim yoldur diyerek çıkmaz
sokaklara daldım.Ancak şimdi anlıyorum ki kendi yolumda yürürken, beni düşüren taşın yanına düşmek,
taşın özelliklerini daha yakından görmemi sağladı. Bu durumda iki seçeneğim vardı, ya var olan ortamı
çekip çevirebilmek, ya da çekip gitmekti, ben gitmeyi seçtim.”
“ Geride bıraktıkların hiç uğrunaysa….”
“ Geriye doğru patinaj yaparak döneyim ve tekrar bir yerlerimi mi kırayım? Çevremdekiler, yer açmakyerine çukur oyanlar , kendi kazdıkları kuyuya kendileri düştüler ve ben de onları gömdüm.”
Simge son söylediği cümlenin, içinde hissettirdiği sessiz çığlığına o anda gökyüzünden geçen
göçebe kuşların heyecanlı çığlıkları eşlik edince bu manidar karşılaşmayı bakışları ile yakalayıp belleğine
unutmamak üzere kaydetti.
Songül YILDIZ
Çizim: Cihangir YILDIZ