Vazgeçilerek vazgeçenler” sendromunu bilirsiniz. Beni sileni ben tarihten silerim egosu taşıyan o mecburi istikamet ,o zorunlu iniş,o tek yön sokak çıkmazında vazgeçilmenin dayanılmaz ağırlığıyla verilen o kaçınılmaz karar(kabulleniş!) Bırakıldım değil de bıraktım diyebilmenin hazzı için uyuşturulan hayal kırıklığı dolu kalp..ve kendi kendine telkinin en babası.. “ yürümüyordu ben zorluyordum zaten” klişesi..!

Neyin gururu bu bilinmez neyin hayal kırıklığı belli de.Ben bıraktım derken göğsü kabaran horozlar kadar tavuklar da tanıdım.Sanmayın sadece erkeklere ait bir kalkan bu ayrılıklarda.Biz kadınlar da pek bi seviyoruz böylesi gidenin ardından yer elması gibi gömülü tutmayı içimizde kalan sevgi meyvasını.

Ay sonradan aydım…Vallahi inan boşuna yıllarca kandım…Gözüm açıldı vahiy indi akşam…Zaten biliyordum her ne kadar itip de kaksam..”gibi kendi kendine psikoterapiye geçiş moduna girip yeniye hazırım temalı kilo vermeler saç yüz göz üst baş değiştirmeler..akabinde de marketing gizli gündemi taşıyan sosyalleşmeler..! Yüzmesini bilmeyen ama ayrılık sonrası kanodan inmeyen hatta lifeguard kurslarına bakan arkadaşım var benim! Kurstakilerin fiziki çekiciliği aklında bizimkinin .Yüzme bilmeden denize atlamak gibi bir metaforik bodoslama geri dönüş “dating” dünyasına!

Unutmanın ilacıdır sosyalleşmek..ama unutulmanın ilacını keşfeden bir mucit(!) yok henüz..

Zamana bırakarak (ki başka çare mi var) geçen günlerin sırtına yükleyip tüm acıları veya hayal kırıklıklarını kendini iyi etmenin yolunu arayanlar kadar geçmiş geçmiştir önüme bakarım ben gücünde kişilikler de var elbet.Tarihlerinin tozlu sayfalarına atıverirler “boş”ları! Boş-verirler yani de dolu mu alırlar geri onu bilen yoktur.O da ayrı mevzu ama fikirsizim bunda zira..

Ben onlardan değilim.

Ahkamımı zamanın sırtına yükleyenlerden olduğum için o grüha ait biri olarak kesiyorum.

Zamanın sırtına yükleyerek oturup bekleyen ya da pasifize olup bakalım hayat ne getirecek diyerek sessizce köşeme çekilenlerden de değilim ben.En azından bunu bilerek yani kendimde bunu görerek ileriye tohum atmak gerektiğine inanlardanım.O zamanı güzel değerlendirmeli yani.Ama tohumun iyisi kadar toprağın da iyisi lazım.Bereketli topraklarda atılan tohumlar illa tutar ,filizlenir yeşerir ve büyüre inanan bir ruhla sessize alınmış hayata karşı olanlardanım ben.Bu sebeple de denemenin denenmenin demlenmenin gücüne de inanıyorum.

Demlenmek bana göre bir şekil kendini tanıma seyahatinde düşüncelerimiz hakkındaki düşüncelerimizdir .Bir şeyin farkında olmak onu anlamak neden öyle düşündüğünü irdelemek ile ilişkili bir farkındalıktır yani.Hani  Hacı Bayram Veli’nin şiirindeki ;

Bayram özünü bildi,

Bileni anda buldu,

Bulan ol kendi oldu,

Sen seni bil, sen seni.

dizelerindeki gibi aslına ulaşmalı ve kendine yabancı kalmamalıdır insan.O zaman kuracağınız her ilişki sağlıklı bir tohumdan filizlenecektir.Denemenin denenmenin zamanıdır yine.

İnsan ilişkilerindeki olumsuzluklar çaydanlıktan yükselen buhar gibi.Kaynadığını haber veriyor size! Eğer tamamsa zorlamanın daha çok kaynatmanın deme faydası yoktur .Hazırdır zira .Daha uzun kaynarsa suyundan azalır tükenir.Ne deme faydası vardır ne de çaya ekler.

Acı’madan tadı içilmeli .Acı’mışsa ilahi sürecin gidişatında çöpteki yerini almalı.Çöpte ona ayrılmış yer her daim vardır zaten..

 

Demet Demirkaya

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi girin.
You need to agree with the terms to proceed

Menü