Çok sevdiğiniz bir şeyden vazgeçmenizi isteyen biri sizi sevmiyordur .Yani bu sevdiğiniz şey sizi öldürmüyorsa gün be gün veya sağlığınıza bir tehdit teşkil etmiyorsa tabii.
Mutlu ettiğini bildiği şeylerden mahrum bırakmak bir insanı mutsuzluğa itmektir.Ve bunu bir de onun adına onun için daha iyi olacak kisvesi altında empoze etmeye çalışmak ! Diretmeler dayatmalar yaptırımlar veya manipülasyonlar ile verilen kararlar hep sonradan tırmalayan hurmalar olur! Her türlü ilişkiyi bozar.Mutsuzlaştırır..
Ve iddia ediyorum çoğu yurdum insanında da zaten mevcuttur.Mevcudiyetinin ve istikbalinin yeğâne temeli budur çünkü !!!!
Doğarız..agu gugular arasında ilk kime sesleneceğimiz kimi heceleyeceğimiz şartlandırılır bizlere.”Baba de..anne de anane de..” Sana ne be!
Sonra ilk adımımız kime konusu gündeme oturur .”Bana yürüdü .Emeklemedi bile hop kalktı…” Hadi canım çok kalktı! Dolu bebek bezinden doğrultamadığınız poponuzla devrildiğinizi anlamadıkları gibi kaldır beni diye uzattığınız kollarınıza da gereksiz sulu zafer öpücükleri bırakırlar.Size ait olmayan bir zaferin kahramanı oluverirsiniz.
Derken boya kitabında en çok hangi rengi sevdiğimiz algıda seçici bir başka bakışla netleştirilir.Ezberimize alırız “kırmızıyı seviyorummuş ben”…Yok artık ya sarı o! Gizli sevda sarı yürür içimizde yıllarca saklarız.Bir gün tenhada haykırırız ” En sevdiğim renk SARIIII..!”
En sevdiğimiz yemek kuru fasulyedir.Yanında da pilav olacakmış yoksa yemeyizdir.Valla üstünüze afiyet yıllarca şartlandırılmış ruhum kabul etse de sindirim sistemimin son halkası isyankar,yok..sevmiyor.Haykıra hönküre(!) biz başka dünyaların insanıyız diyor bağırsaklarım fasulyeye!Gel gör ki aile efradına göre hiç de öyle değil.Bayılıyorummuş!
Saçını kısa ,eteğini uzun,çorabını beyaz ,çayını ılık,rujunu pembe,okulunu pek çok sever o..Saçımı mor ,eteğimi pantalon, çorabımı kıvırcık, çayımı kaynaktan ,rujumu Neclada, okulumu da tatillerde severim ben! Al!
Bir yaptırım ruhu bir şartlama bir beyin yıkaması ki doğduk doğalı bitmez,büyürüz kendi işimiz evimiz eşimiz olur devralırız ebeveynlerimizin başlattığı empozeleri.
Bu sistemin hiyerarşik düzeni budur.El verir büyükler bizler de bizden sonrakilere bulaşıcı hastalık gibi yayarız.
Oy verirken seçimin sonucu bellidir zati..! Evlenirken de..! Adamın aldatacağı kadının saçını süpürge edeceği çocuklarının birinin serseri diğer ikisinin malın gözü olacağı bi okuyan kız onun da bu ailede travmalarla dolu kişiliğiyle despot bir yönetici olacağı bellidir zati.Niye yaşıyorsak.!!Doğup direkt ölsek yani! Ne gerek aradaki gereksiz uzatmalara..!
Örneğin bendeniz sporcu olmak isterdim ve henüz ortaokuldayken atmıştım bu yoldaki ilk adımlarımı ve hentbolu seçmiştim.Okul takımının yıldızı olmuş derken önlisanslı olmuştum bir spor kulübünde.Ama annem bunu aslında istemediğimi ne istediğimin de ne olduğunu bi güzel ezbere aldırdıktan sonra çok sevdiğim hentbolu ve her sporu ” o yanlış yolu ” seçmeyeyim diye engelleyip durmuştu.Spor bir meslek olabilir miydi yani!!Sağolsun bugün hala bisiklet tepesinde katıldığım bikeathonlarda anıyorum onu.Pedallarıma daha bir azimle basarak!
Sizin adınıza karar veren birileri var.Kimi Cenabıhak diyor kimi evren diyor kimi reptilianlar diyor kimi uzaylılar.Ben diyorumki bi biz diiliz!! Kendimiz yani..! Hep büyüklere soralım bir bilene danışalım uzmanına gidelim ..Yaşam koçu var yahu meslek olarak! Kendi kararlarını almasına izin verilmeyenlerin yeniden başkalarına ihtiyaç duyduğu, söylesene ne yapiim bağımlılığı için harikulade bir meslek !
Yani yaşam koçları alınmasın bozulmasınlar ama kendilerine gelen zatlara iki tane çakıp bir “kendine gel al hayatının iplerini eline.Önce mesela; bu pantalon sana dar kıçını büyük göstermiş ki zaten büyük .Satıcı kız sana Lopez poposu beyin yıkaması yapabiliyorsa senin bana değil aynaya ve kendine ihtiyacın var! Kendi zekana ! “diyerek niye yollamazlar her geleni kapıdan!
“Cişim var ama emin değilim tutabilirim sanki .Ne dersin?” Diyerek beni dumura sokan bir arkadaşım ile trekking yapıyorduk.Sırf kıllığına cevap vermedim. O gün dönüş yolunda arabam umumi helalar gibi buram buram kokuyordu! Yine ucu bana dokundu yani onun kararsızlığının !
Büyüklere saygı adı altında başlayan sonra sonra karşı çıkmak baş kaldırmak olarak algılanıp baskılanan kendi öz fikrini dile getirmek özgürlüğümüz çaktırmadan elimizden alınır.Yıllarca kırmızı giyeriz,saçları kısa kestirir kurufasulyeyi tahrip gücü yüksek patlamalar eşliğinde pilavüstü severiz..dir!
Tabii hal böyle olunca da ilişkilerimizde de aynı ısrarı aynı tahakkümü çok doğal sayar farkına bile varmayız karşı tarafa hissettirdiğimiz değersizleştirmenin kayda alınmamanın ve baskılanarak yönlendirilmenin pasifizasyonunu.Bazılarımızda bezgin bir kabullenişe sebep olurken o dayatma ve diretmeler ,kimimizde de uzaklaşmaya öfkeye ve hayal kırıklığına dönüşür.İlişkiyi “atar” damarından keser atar(!)..
Yıllarca karısının sözünden çıkmayan,o mülayim o uyumlu Mahmut amca neden bir gün durup dururken(!) çok da mutlulardırdır oysa(!) 25 senelik karısını boşamak için mahkemeye başvurur ve neden kep atar gibi atar yüzüğü havaya! Asileşir.. hırçın ruhunun seçtiği ilk partner kendinin eski halidir.Mülayimdir yeni eşi! Şimdi o baskılayacaktır yeni eşi!
Çocuklarının “ne olması” gerektiğini bebekliğinden planlayıp “ne olabileceğini” göremeyen babalar anneler var ülkemizde.Sevmedikleri meslekleri yapan mutsuz bireyleri sisteme bağlayan ama aslında kendi despotluğuna bağlaması gereken dayatmacı ebeveynler!
Kendi halimize bıraksalar bizi .
Yetiştiğimiz evlerde her birimizin eşsiz kişisel özelliklerimizi yeteneklerimizi farketse büyüklerimiz.Aynılaştırılmadan illa benzemek zorunluluğu dayatılmadan ötekine özbenliğimizi bulabilmemiz için önce bizi anamız babamız tanısa bilse.Bizi en çok sevmesi gerekenler sevgilerini bir şarta bağlamaksızın olduğumuz gibi kabullenerek sevseler bizi..Sevginin tarifi belki de yeniden de bi irdelense aslında!
Çok ahkam kesiyorum ..ama dayatmıyorum bakın.Okuyun ya da okumayın.Ben şuraya bırakayım da bi gelen geçen okur belki.
Ülkemizin en derin yarası olan güvensizlik ortamı ve ekonomik kaygıların aslında gözardı ettiğimiz özgüvenli insan yetiştirmekle çözülebileceğini aksinin yaptığımız her türlü siyasi ,hukuki,sosyolojik seçimlerimizi olumsuz etkilediğini ve bugünkü halimizi de bu kişiliksizleştirilmeye borçlu olduğumuzu söylesem.Desem ki belki de işte o zaman gelecek kaygısı geçim sorunu gibi sorunlarımız da vereceğimiz o özgür ve kişilikli kararlarımız ile sonlanır.
Baskınlık,despotluk,tenkit ve eleştiri dolu kişiliklerimiz ile empozeyi bu kadar normalleştirmemiş olsak keşke..Sevdiklerimiz de dahil çevremizdekileri sevmedikleri bir şeye ikna etmeyi olağan bir seymiş gibi yaşamayı ve dayatmayı bıraksak keşke.
Sağlam kişiliklerimiz ile bireysel mutluluğumuza sahip çıkabilirsek mutlu bir toplum olabilmemiz için hiç bir engel kalmayacaktır bence.
Seçimleriyle mutlu seçimlerinden emin bir toplum..
Demet Demirkaya