Kimlik bilgilerimiz ellerinde, müracaat etmişiz, ne iş olduğu önemli değil, her yaşta yapılabilecek işlerden …kırk, elli, altmış…v.s yaşlar…Hala üretkenler…Üretkeniz…Ellerimize baston verilip, sizleri dinlenmeye alalım deniliyor…Hurdaya çıkarılıyoruz…Yapabileceklerimize bakılmadan…Hayattan emekli etmek isteyenler…Çoğunluklar…Bizler de çoğunluğuz…Yaşa takılıyoruz…

Neden Evlenmiyorsun?” “Sevmek ama sevilememek, sevilmek ama sevememek, işte bütün mesele bu mu demeli…” ya da “ Seçme ve şeçilme hakkımızı kullanırken birbirimize oy vermedik mi demeli…”

Karşılıklı sevgi, sevmek- sevilmek istenirde, alınacak bir şey değil ki gidip bir kilo alalım…İşte olduğu gibi aşkta da yaşa takıklar…Sipariş verip, sipariş aldıklarını sanıyorlar…Yaşa Takılıyoruz…

Kaç çocuğun var?” “ Kaç çocuğum mu var? bir çocuğum!… Ve kendimi büyütmekle meşgulüm!…”

Gencim, heyecan ve cesaretle yol alıyorum… Olgunum, heybemdeki duygusal ve düşünsel birikimlerimi kullanırken; diğer taraftan dolmaya devam ediyor heybem…

İşin özeti, hepsi hala benim içimde, tümünün toplamı benim…İhtiyaçları olduğunda ortaya çıkıyorlar, besleniyor ve besliyorlar…Sayelerinde neşeli, heyecanlı, umutlu ve varım…Onlar yoksa bende yokum…

Olgun tarafım çocuk olan yanıma annelik yapıyor.Gençken yapamadıklarıma öyle imkan veriyor ki, bu gidişatı seviyorum.Hayat kırkından sonra bittiği denildiği yerde daha yenilenmiş olarak başlıyor…Yaşa başa takılmıyorum… Çocukluk, gençlik, olgunluk dediysek bu kimlikler doğru zamanda ortaya çıkmalı…Ellili, Altmışlı yaşlarına gelmelerine rağmen konuşmasıyla yedi yaşındaki hallerine girenler hiç çekilemezler…Gelişme yaşlarında takılı kalıyorlar… Mutsuzlar…Bu yaşta yeni bir hayat kurmak mı?…

Kimileri; Eşi, çocuğu, hayat arkadaşları…v.s sevdikleri için dokunulmazlık sembolü alıp, seyirci bileti kesiyor kendilerini uyaranlara… Kendileri de acı çekmesine rağmen iyi oyuncular…Oyun bitince, gerçekler o zaman acıtır!… İnsanın kendi canlılığını başka bir canlı için soldurması, feda etmesi kabul edilmeli mi? Solmadan faydalı olmanın bir yolu olmalı…Yine yaşa takılıyoruz…

Değeri yaş mı belirler? Hayatlarını kaybedenlerin arkasından ama o genç, daha ömrü vardı, diğeri yaşlı denilebiliyor… İnsan sevdiklerini nasıl ölüm sırasına koyabilir? Hem yaşa hem başa takılıyoruz…

Hayat zaten düz bir çizgi değil, yokuşlu, engebeli…Çarpıp çarpıp geri döndüren etten duvarlara ne demeli? Cevabı Lev Nikolayeviç Tolstoy verseydi, muhtemelen altmışbeş yaşından sonra bisiklet öğrenen Tolstoy kendisine uzatılan bastonla onları kovalardı…

Songül YILDIZ

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi girin.
You need to agree with the terms to proceed

Menü