Bir yabancı gibi ucuna iliştiğim hiçbir zaman bana yer ayrılmamış ;ömründe bir zamanlar mavi koltuğun eskimiş solmuş artık onun içinin rengini almış grisinde ben sana güvenmiyorum dercesine teslimiyetsiz bir şekilde tutunacak bir kolçak aradı gözlerim.Yok.Hala yok.

O; saçakları feleğini şaşırmış halıya ve üstünde sıcakkanlı bir sürüngen gibi renk değiştirip halının eski lacivert yeni kir mavisine kendini kamufle etmiş o sünmüş yastığa bıraktı bedenini.

-Hiçbir şeyi beklemeyeceksin hayatta.O beklediğin şeyin esiri oluyorsun .Önceliğin,fedakarlığın tüm çaban onun için oluyor ve kendinden uzaklaşıyorsun.Unutturuyor sana kendini.

-Tecrübeyle konuşur gibisin.

-Komiksin!

Söylerken bunu gülümsemeden eser yoktu yüzünde.Komiktim, demek içinden gülüyordu.Dışına taşırmadan kabından.Hep öyle değil miydi?

-Hep komiktin zaten.Hiç surat astığın keyifsiz bir gününü görmedim bunca yıldır.Sanki her aksiliğe her fenalığa her şerre hatta, içinde hayır vardır gibi abuk bakardin.Ya faydalı ya eğlenceli ya da avutucu bir şeye dönüşürdü senin ağzından yaşanan olumsuzluk.Bazen düşünüyorum da sanki sen kendini de inandırırdın buna.

-İnanmadığım bir şeyi satamam ki.Pazarlamacıyım ben unutma.

-Öyle sahi.Önce kendine pazarlıyorsun her ürünü.Kendini ikna ettin mi dünyayı ikna edersin öyle değil mi? İnandırıcısın fakat inanılmazsın biliyor musun?

-Kişilik analizimi yapmayı bıraksan artık.Çay var mı,bir çay içsek.

-Var.Yaparsan yani!

Bu aşina aksiliğe sevinerek kalktım ayağa.Güneşin sızdığı perde aralığında kalkmamla uçuşan toz zerreciklerini gördüm.Her biri birer yıldız gibi yanıp söndüler düşene dek soluk halıya.Şimdi adım attıkça ben yine uçuşacak ve belki de onun o hep sevdiğim sanki yüzünü yeni yıkamış da ondan ıslak gibi birbirine aşkla sarılmış kirpiklerine yapışacak o toz zerrecikleri.Kirpiklerini özlemişim.

-Suyu musluktan koyacaksın artık.Sucuyu aramayı unuttum .Bidonlar boş yani.

-Çaydanlık?Ocağın üstünde yok da.

Mutfağına girdiğim her evde ocağın üstünde;sohbetin derdin hatta ölümün bile ardından unuttursun diye değil de tam da tersi hatırlansın diye altı yakılınca üzerinden buharı tüten,içinden bardak bardak teselli içilen bir çaydanlık bulunur.Her Türk evinde elbette.

Onunki neredeydi?

-Artık çaydanlık kullanmıyorum.Kahve makinası çay da yapıyor.Kavanozda poşet çaylar da var,ocağın yanında.Diğer paket çay da dolapta.Kaç zamandır kullanmıyorum bilmem nasıldır.

Hayalkırıklığım çaydanlığın yokluğuna.Çaydan vazgeçmiş oluşuna.Bir şeyin aslını değil de benzerini ,taklidini onun yerine koyma çabasının altında yatan duygularına.

Vazgeçmek sözlükten çıksın istediğim bir başka kelime!

Dolaptaki yarım paketi bıraktığım yerde buluyorum.Bunca yılın ardından mutfağın bütününde sakil kalmış eski dolabın içinden çıkarıp kahve makinasının kahve yerine çay taneleri döküyorum.Düğmesine basıp çay hazır olana dek etrafa göz gezdiriyorum.Mutfağı değişmiş.Artık dolaplar ceviz rengi.Ama çayın durduğu o dolap hala aynı,meşe rengiyle sırıtıyor adeta .

-Çakma çay bardağın da var mı?Ki nasıl olur çakma çay bardağı da bilemedim ya neyse.

-Fincan var.Daha az kalkıyor insan tazelemeye .

-Dudağımın alıştığı ,parmaklarımın aradığı cam.İncecik ağzından sıcaklığını muhafaza eden ince bedeninden içmek varken cam bardağın, fincan da nesi! Kahve ayrı çay başka.Her ikisini aynı kaptan içmek her ikisine de ihanet değil mi?

-Hayır.Yerine koymak bu.

-Aynı mı peki?Aynı lezzet?

-Valla daha az yakıyor dudağımı.Ve hatta dilimi. Midemi.O ilk yudumda cam yüzünden kaynak çayın yaktığı dilim mideme hızla yolluyordu çayı.Şimdi fincan kendinde ılıtıyor önce korur gibi dudağımı,dilimi.Memnunum ben senin çakma dediğin aslından acısız ve ağrısız fincanımdan.

Fincanları yanyana koyuyorum.Birbirinin aynı iki fincana iki farklı açıklıkta çay dolduruyorum.O açık ben demli seviyorum çayı.Ben sıcak o ılık.

-Şöyle bakalım neden inandırıcıyım ama inanılmazım?Nedir bu ikisinin farkı?

-İkna etme yeteneğin,ağzının laf yapışı ve hazır cevaplılığın inandırıcı yapıyor seni.Yaşattığın o 5 sene de inanılmaz.

Bunu yani inanılmazlığımı hangi anlamında kullanmıştı cümlesinin ve kalbinin içinde.Canı yanarak mı özlemle mi sarfedilmişti o cümle?

Yaşadığımız değil de yaşattığım..?O bana yaşatmamış mıydı o aynı 5 seneyi?Beraber yaşamamış mıydık ya da?!

-İnanılmazlığı muhteşemdi anlamında kullandığını düşünmek istiyorum.

-İstersin tabii.Son model egolardan nasibini almışsın sen de diyeceğim ben de.Çayı fazla koymuşsun bu arada.Acılık var tadında.Demlenmemiş sanki düzgün.Bir de süzgeç kullanmamaya devam ediyorsun belli ki hala.Taneler dişlerime dilime yapışıp kalıyor her yudumda.

Hiç değişmemiş,bu yılgın bu derbeder halinde bile hala doğrularımı değil de yanlışlarımı cımbızlayan ;her bir yanlışımın olması gerektiği doğrusuna inancıyla beni , bütünümü editleyen kadının dudağının kuytusuna yerleşmiş siyah çay taneciğine takılıyor gözlerim.İnce kıvrımlar oluşmuş her iki tarafında da ağzının.Dudağının üzerine kelimelerinde ünlüleri çok kullanmış gibi çizgiler çizmiş geçen bir kaç yıl.Kimlere sarfetmiştir o sözleri?

Özledim demeyen kadın hangi ünlülerle hangi kelimeleri dizmiştir cümlelerine?

-Kahve seversin çay aramazsın.Ama nasıl da anlıyorsun çaydan?Tiryaki denilebilir bana iki dakikada verdin dersimi.Çaydanlığı bile olmayan kadından fincanda çay içerken dem dersi aldım ya artık başka lafim yok.

-Lafın yok?! Senin mi?

Kahkaha gibi bir şey çıkıyor ağzından.Kısa ,soğuk,kopuk..sadece fıkrayı anlatanın anlatırken komik bulduğu herkesin de gülmesini beklediği ama karsısındakilerin tepkisizliğinden hayal kırıklığı ile kısa kesilen o murdar kahkaha..

Gülmüyorum ben de.Gülümseyemiyorum bile.Onun bu abis cümlelerinin bende karşılığı yok,hiç bir zaman da olmadı zaten.

Bir diğerini kırmak,incitmek için bu kadar efor sarfedip olur da karşısındakini mutlu eder diye güzel tek bir kelimeden onun kadar imtina edeni görmemiştim ömrümde.Ya da görmüştüm aslında da onun bu derece anneme benzeyebileceği ihtimalinin nasıl bir tesadüf olabileceği üzerine düşünmek istemiyordum belki de.Duymamazlıktan geliyorum.

-Mutfağını değiştirmişsin.Büyümüş sanki genişlemiş.Dolaplar da eklemişsin.Hep istiyordun ,kararsızdın.Ama güzel olmuş böyle.Çayın yeri aynı ama.Aynı dolapta yani.

-Evet.Radikal kararlarımdan biri oldu mutfak da.Yaptırırken eski bazı tencere ve tavayı da attım.Yeni tabak takımı da aldım ama hala kullanmadım desem yeridir birini bile.Çayın dolabı aynı,çayın yeri de evet.Hatta senden kalan çay bile olabilir o hala.O yüzden dedim bilmem nasıldır diye.

Evet o aynı paket!

Tencerelerden tavalardan ve hatta mutfağın hemen hemen tüm dolaplarından vazgeçen kadın bir çay paketini bunca yıl atmamış! Üstelik yarısı kullanılmış o paketi.Açık ağzını kapatmaya taktığım lastik saç bandını bile !

-Misafire ikram edersin diye belki de sakladın.Ama açıkçası iyi ki takmışım o bandı belki de bu yüzden hala içebiliyoruz yıllanmış bu çayı.

-Hayır.Kimselere çay yapmıyorum fazla.Yaparsam da poşettekilerden kullanıyorum zaten.Çaydanlığım yok dedigim gibi ,attım çoktan onu da.

Ocağı fırını buzdolabını dolapları değiştirip, kullanılmaktan çizik çizik “kanser yapar ya bunlar” diye atsın yalvardığım teflon tavalarından bile vazgeçen kadın bir çay paketini,onun olduğu tek bir dolabı ve üzerindeki saç bandını atmamış.Çaydanlık artık yokken hem de!

-İyi de çaydanlığın yok artık.Çay bardakların da.Kahve seversin çay yerine üstelik.Unuttun mu orada diyeceğim ama dolap da orada. Tüm bu mutfak değişirken herşey yerinden oynamış değişmiştir yerleri.O paketi orada neden tuttuğunu anlayamadım biliyor musun?

Artık soğumuş ,ihtimalen tadı iyice buruklaşmış çayından bir yudum alıp halının kenarına koyuyor bardağını.Gözlerini çayın üzerinde gezinen çay taneciklerinden ayırmadan dalıp gidiyor bir zaman.Ve sonra dudağının üzerindeki çizgiler hareketleniyor kısık bir sese kavuşuyor kelimelerindeki ünlüler.

-Hiçbir şeyi beklemeyeceksin hayatta.O beklediğin şeyin esiri oluyorsun.

 

 

Demet Demirkaya

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi girin.
You need to agree with the terms to proceed

Menü