Bazen sessiz, izsiz…Bazen yürüyen, koşan ayak sesleri…Giden gitti…Peki ya kalanlar…
Omuzlardan ateşlenen füze ile bu dünyadan fırlatılan; kalan her bir hücremizi, puzzle
parçaları gibi hissettiğimiz…Tamamlanamayan…Arta kalan…Her gidenle bakiyesi azalan…Ve
bizler dahil, etrafımızı saran çoğunluktan gelen yetersiz bakiye sirenleri…

 

Gelen…Önce hayatımızda kendine yer açıyor olabildiğince…Ben geldim ben
diyen…Gitmek için gelenlerden ama…Ruhumuzdaki enkazı görüp arama-kurtarmacıyım diyor
tebessümle, bizi gün yüzüne hasret ganimet gibi hissettirip…

Başlarda yükselip, nihayette
alçalan, Kimse var mı? Kimse yokmuş! Seslerinin yankılarını daha önce duymuştuk gerçi…

Sesimi duyan var mı? ya tav olduğumuz…Seviniyoruz bizi bulduğuna, kasvetli atmosferden
çekip çıkardığına…Birlikte gülüyoruz, yürüyoruz…Eee sonra… Zamanı geldi ki tek başına
yürüyor bir zaman sonra…Omuzlarında apoletli çakarlı ışıkla yürüyor sanki, bütün kapılar
kendisine açılıyor…Gidiyor…Üzerimize kapattığı kapıların ardından düşünmeden…Aramakurtarma mı? Boşuna aranmayalım yine gelen herkes gibi kendini kurtardı…Kendinin
kahramanı!…

Diyoruz kendi canımızdan başka can taşıyamayız bu hayatta…Ruhlarımız özgürce serbest
dolaşımda, hafif, kendi ağırlığınca…Beyaz atlı prens edasında, pres ruhlar da iş başında bu
dolaşımda…İşlevselliklerine bağlı olarak özü alan gitti, bu iştahlı karşılaşmada, posa olansa
kaldı, bir meyve kokteyli gibi sıkılan, kendimize işe yarayacak bir şey bırakılmayan…

Bir karşılaşma daha…Bu bakışları iyi tanırız…Eksiltmeye yeminli gibiler…Bir şeyin
içindeysen taraf olmak zorundasın da, ama onların taraftarlığı azaltarak büyümeye…Büyük
bir dalga gibi üzerimizden geçip sürüklemeye…Ağaçların silkelenip olgunlaşmış meyvelerin
düşürülmesi gibi, öyle bir sallama ve silkeleme ki, ne ağaç ne tutunacak dal kalsın…

 

Sanki kuluçkaya yatmış tavukların poposu altındadır kendi sağaltımlarının yeri… Geçici
güvenli liman…Hayata bile ilişikken, kalmaya-gitmeye ne kadar ilişikler…Gitmek ile kalmak
arasındaki fay hattı üzerindeler doğaları gereği…İstemezlerse bulunmazlar ne gün ışığında ne
de mum ışığında …Hep bir kafa karışıklığı, kimden ne isterler? Bir kişiyi mutlu etmeleri
beklenmez, kalbinin anahtarını çoğaltıp dağıtanlardan…

 

Gidenler…Kalanlar…Hep bir savaş arenası…Her şey iç içe geçmiş, kötülükleri ayıklaya
ayıklaya ilerlemek en yorucu olan…Baştan verilen yüzde yüz krediler… Ve duyulan metalik bir
ses… Yetersiz bakiye!…

 

Songül YILDIZ

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi girin.
You need to agree with the terms to proceed

Menü